16 Kasım 2010 Salı

YILDIRIM TÜRKER-Cumhuriyet'in riya albümünden



Çocukları ancak hazırolda gördüğü zaman sevebilen bir cumhuriyetin yeni kahramanı Aykut.

Bu fotoğraftaki, boya sandığının önünde saygıya durmuş kara böcük delikanlıcık bu yılın 10 Kasımı’na lejand oldu.
Kemalistlerin en militarist kanadı, kendi gözlerini yaşartan bu görüntüyü coşkuyla dolaşıma soktu.
Fotografın sunuluşunda Orhan Kemal’in sokak çocuklarından kimi banka reklamlarının kahramanı olan Cumhuriyet’in fedakâr, aç biilaç köylüsüne kadar geniş bir göndermeler demeti var.
‘Gözütok’ Cumhuriyet kahramanı. Atasının izinde, gıkını çıkarmadan bütün zorluklara katlanan ‘gönlübol’ Anadolu delikanlısı.
Cumhuriyetin saf ülküsü. Yoksul ama gururlu; kaderin sillesine rağmen imanını köreltmemiş Cumhuriyet bendesi.
Üstelik bu toplumun hırpalamaya doyamadığı bir azınlık mensubu.
“Bak, şunca yoksul. Ana babası bile yok. Üstelik senin gibi terbiye de görmemiş. Çingen’in teki. Ama o bile atasına şükran duyuyor. Nankörlük etmiyor” diyor, resmi bu drama çerçevesiyle sunanlar. Biz, gazete okuru orta sınıfa.
Roman kardeşleri yerlerinden yurtlarından ediliyor; ayrımcılığın en dikenli teliyle hayatımızdan uzak tutuluyor.
Ama Zonguldaklı boyacı şopar, Atatürk’e saygı duruşunda bulundu diye bu yılın en vurucu müsameresi ilan ediliyor. Adeta pullara basılacak ikonografik bir değer kazanıyor. Adını kocaman harflerle ekmek teknesinin üstüne karalamış: AYKUT.
Hemen ertesi gün, “O gence valilik sahip çıktı” başlığı altında, hayatının müthiş reyting getirecek bir dizi konusu olduğunu öğreneceğiz. O saygı duruşuyla ilgiyi çekince 16 yaşında olduğu; anası ve babası tarafından terk edilip okulunu bırakmak zorunda kaldığı ‘ortaya çıkmış’. Onun haberini yazanlar, Aykut’un hayatı için ‘ortaya çıktı’ kalıbını kullanıyor. Meğer anası Bahriye, 1 yıl önce bir başkasına kaçmış. Fiziksel engelli babası Satılmış da İstanbul’a göçmüş.
Vali, makamına çağırıp delikanlıyı kutlamış. Tüm okul masraflarını üstleneceği müjdesini haykırmış yüzüne.
Aykut Keskin, “Atatürk bizim için onca savaşlara gitmiş. Onun için ayağa kalktım, saygı duruşunda bulundum. O anda iyi duygular yaşadım. Keşke herkes aynısını yapsa. Ayakkabısını boyadığım müşterimle 1.5 liraya anlaşmıştım. Boyadıktan sonra o 2 lira verdi. Bugün gazetelerde fotoğrafımı görünce çok mutlu oldum. Mahallede herkes beni konuşuyor. Çok duygulandım” diyesiymiş.
Çocukları ancak hazırolda gördüğü zaman sevebilen bir zalim cumhuriyetin yeni kahramanı Aykut. Miladı olan fotoğraf, cumhuriyetimizin riya albümlerinde saklanacak.
Aykut, bütün sokak çocuklarına çıkış yolunu gösterdi. Tabii tesadüfler tanrısının yardımıyla.
Yoksa nereden bilecekti, itilip kakılan, her halükârda hırsız-uğursuz muamelesi gören bir garip şopar olarak günün birinde şanlı Türk ulusu albümünde Türk gençliğine örnek gösterileceğini?

Kaynak:RADİKAL

8 Kasım 2010 Pazartesi

İnan Süver, "Vicdanının Sesini Dinliyor"



İnan Süver'in Mektubu:

“babam kaçakcılıkdan, vede parasızlıkdan dolayı nüfus cüzdanımı ancak 4 yıl sonra cıkartabilmiştir. araştırmalarım hep neticesiz kaldı. kimine göre muradiye depreminde vardım kimide yokmuşumm. yani deprem olduğu yılda olmuşum. 365 günün bir gününü doğum günüm olarak bilemedim, kutlayamadım. vel hasılı kelam gelelim mevzuya.
mevzu sudur sayın değerli bol maaşlı insan katledicileri. ısınamıyordum size düşman dım ben size.
cünkü..ben biliyordum 12 eylülde işgencelerde öldürülen insanları, ben biliyordum insanlık için mücadele eden devrimcileri idam sehpalarında sallandırdığınızı, ben biliyordum işsizlikten dolayı, kaçakcılık tan başka mesleği olmayan amcamı sizin öldürdüğünüzü, ben biliyordum köylerini yakıp evsiz yurt suz bıraktığınız insanları, ben biliyordum ana dillerini yasakladığın eğitimini yabancı dilde verdiğinden vede parasızlık dan dolayı eğitimsiz mesleksiz bir halkı, ben biliyordum öldürülen gazetecileri, ben biliyordum secimlerdeki barajları, ben biliyordum gelir dağılımda ki eşitsizliğinde bu ülkenin dünyanın en üst sıralarında bulunduğunu, ben biliyordum bu ülkede hiç bir başbakanın, bakanın, pasanın cocuğunun doğru düzgün askerlik yapmadığını, ben biliyordumki bu ülkede hiç bir halkın diğer bir halkla bir sorununun olmamasına rağmen, iki kardeşi bir birine öldürttüğünü. ben biliyordum parası olanın rüşvet ile bir şekilde kacak dolaştığını, ben biliyordum bedelli askerlik altında zenginlerin cocuklarının ayırt edildiğini ona rağmen, nasıl olurda sizin askeriniz olurdum zalimin yanında nasıl olurda olurdum . açlık sınırında yasayan insanlardan biride olan benim 1,5 yılımı istiyordunuz yıl 2001 olduğunda. bu ülkede yaşayan her bahtsız gibi beni de askere cağırdınız gelmedim mecbur ettiniz sonunda 2001 yılının 23 temmuzunda geldim. silah vermediniz, nöbette tuturmadınız, bir kac kere iştimaya girdim isede sonradan sıkıcı buldum girmedim ona da ses cıkarmadınız. fakat ben yinede kaşınıyordum sizce. firar ettim. yakalandım kaşıdınız. askeri ceza evi adı altında işgencehanelerinizde 7 ay kaldım. terbiye eddecektiniz güya. dozunu kacırdığıızdanmı dır bilmem ama tutturamadınız. ayarım bozuldu. akıl hastası oldum, bakır köy akıl hastahanesinde yattım. insanı şekillendiren yaşamıdır demiştim. bunları bana yasatmasaydınız sizden ve pisliklerinizin farkına varamayıp daha da nefret etmeye bilirdim. bunun için size teşekkür ederim. tam 8 yıl 2 ay 13 gündür kacağım bu süre içirsinde hiç bir gün sigortalı bir işte calışamadım ehliyette alamadım. arac ta kullanamadım. hic bir an bir polis memurunun yüzüne bakamadım her gördüğümde korktum. her asker gördüğümde üzüldüm hüzünlendim.hiç bir günün gecesinde sokakda turlayamadım, hiç bir gün meyhaneye kahve haneye giremedim. her sabah dönmeyecek cesine ayrıldım eşimden, evimden, cocuklarımdan. dostum düşmanım benim bu acığımı bana karsı koz olarak kullandı. gün geldi haksızlıklar karsısında sustum. sonunda hakiminde hesaplayamadığı ki bence galiba 7 firarımdan toplam 4 yıl ceza elime ulaştı. tahminimin dışında değildi beklediğim cezaydı. çünkü biz biliyoruz ki bu ülkede baklava calan cocukların, biz biliyoruzki bu ülkede düşüncesinden ötürü yıllarca ceza alan insanları.
2003 yılında izmir şirinyer askeri ceza evinde 120 gün aralıksız coplandığımda o bölgenin komutanı bu gün içerdedir. kısacası sözümün özü sudur komutanlar. ben vicdani red hakkı diye bir bilgiye sahip oldum. onu kullanıyorum. bilinki ben bu devletin düşmanıyım. ve sunuda bilin size karsı da olsa, silah almayacağım. bu yazdıklarım size birer mermi gibi işleyeceğini biliyorum cünkü. öldürmektense ölmeyi tercih ediyorum. ben burdayım, buyrun..“ (EBY)

Kaynak: http://www.haberfabrikasi.org/s/?p=5602